Belge No: 003
Konu: Ortaçağda Japon Savaş Sanatçılarının Davranış Biçimlerini Belirleyen BUSHIDO Eğitimi Hakkında.
Değerli arkadaşlarım!
Bizim asıl konumuz, her yönüyle İnsandır. Çünkü önce BUSHIDO ve sonra da BUDO… Teoride ve Pratikte kendine insanı konu olarak alır. Bu sava göre; Esasta insan konumuzun bilimsel temelini teşkil eden Antropolojiye… Bu bilimin sahada eriştiği Antropolojik bulgulara ve bu bulguların anlamlarının sonuçlarına göre… Ve her yönüyle de çağımızda yaşayan insanı “Homo sapiens sapiens” inceleyip bulgularını tanımlamayı bilimsel çalışma alanının kapsamına alan… Ya da insanoğlunun haiz olduğu bir özelliğini araştırma ve çalışma konusu olarak seçen diğer bilimlerin bilimsel çalışmalarının verilerine göre de… İnsanoğlunun yeryüzündeki var oluşundan bu yana… İnsanın kişisel Ruhsal tekâmülü ve İnsanoğlunun toplumsal ilişkilerinin gelişimi sürecinde, ön plana çıkan konuların başında… İnsanoğlunun birbirine “Hemcinsine ve Karşı cinsine” ve içinde yaşadıkları toplumlarına karşı Davranış Biçimlerinin sonuçları, bunların farklı konulardaki bilimsel analizleri ve bu analizlerin sonuçları… Dikkat çekici sonuçlarıyla ön plana çıkmaktadır.
Birçok medeni millet İnsanoğlunun türlü özelliklerini erken dönemlerde keşfetmiş, ayırımın tasnifinde güvenilmezlik sınıfına giren insanlara yönetici kadrolarda görev vermemek için kurallar koymuş, kanunlar çıkarmış, yönetici sınıflarını AHLÂK TABANLI KONULARDA eğitmek için okullar kurmuştur. Biz de bir milletin bekasının göstergesi ve toplumsal birlikteliğinin koruyucusu olan bu konuya önem verdiğimiz için… Bu sayfalardaki yazılarımızda AHLÂK konusunu öne aldık. Çünkü bir İnsan toplumunda o toplumu Geliştiren, Toplumsal Ruhu Yücelten, İnsanlığı Tekâmül Ettiren En Önemli Unsur… Bireysel ve Toplumsal AHLÂKTIR. Bu savın izahı için de bizim Eğitim konumuzla da örtüşen SAMURAI’IN ahlâk konularındaki Eğitimini inceleyen yazımızı yayınlama kararı aldık…
İnsanoğlunun her devirdeki… Etkiye tepki veren davranış biçimleri, gerek ilkel zamanlardaki Ampirik görüşlerde… Gerekse ilerideki zamanlarda… Ve bilhassa çağımızdaki bilim çevrelerinde, inceleme konusu olmuştur. Bu davranış biçimleri eğer verilen eğitimlerin başlangıç safhalarında Pedagoji çerçevesinde ele alınıp… İnsanlar hakikate göre terbiye edilmezse… Kötü Alışkanlıklara bile müptela olup, Davranış Yanlışlıklarına hatta ilerideki kronikleşmiş safhalarında… Psikiyatriyi ilgilendiren Hastalıklı Davranış Bozukluklarına da sebep olabilirler. Bu türden yanlış ve bozuk davranışlar, birçok karmaşaya, kavgalara, cinayetlere hatta ilerideki safhalarda ülkeler arasında savaşlara bile sebep olabilirler. Davranış Yanlışlıkları hatta Davranış Bozuklukları Konusunda… Önceden herhangi bir SPORUN eğitimini almak, SPOR yapmak İnsan Ruhunu iyileştirici, Ruhunun birçok hastalıklarını da tedavi edici özel bir yoldur. SPOR yapmak… SPOR yapanı her türlü kötü alışkanlıklardan korur. Bu konuda tavsiye edilen psikolojik ilaç SPORDUR. Ve bilhassa özellikli Eğitici, Geliştirici tesirleriyle İnsan Bilincini Ruhun Üst katmanlarına yükselten ve ulvî bir YOL olan AIKIDO’DUR.
Bu sava göre; İnsanın, hemcinsine, toplumuna ve eğer dünya çapında bir lider konumunda ve siyasal erke de muktedirse… Tüm İnsanlığa karşı davranış biçimi konusu… Çağımızda tüm İnsanlığı, tüm insanlığın geleceğini ilgilendiren son derece önemli… Tehlikelerine dikkat çekici, tüm insanlığın bekası için eğitimle önceden tedbir alınması gereken Evrensel hassas bir konu haline gelmiştir. Bu sava göre de… Tekrar dikkat çekelim, Maddi ve Manevi konulardaki EĞİTİM ön plana çıkmaktadır.
2019 yılında kaleme aldığım aşağıdaki yazı… Geneldeki ahlâk konusunun önemine de dikkat çeken ve İnsanoğlunun Ruhsallığının çağımızdaki yeterince gelişememiş tekâmül seviyesine de işaret eden ve halâ güncelliğini katbekat… Daha da üst mertebelerden koruyan bu konuda; Orta çağdaki BUSHIDO’NUN, çağına göre üstün derecede gelişmiş Eğitim Kurallarına dikkat çekip… Yeri geldiğinde… O da bir evlat, bir koca, bir aile babası, bir bürokrat, bir asker… Neticede bir insan olan SAMURAI’IN, çok zorlu, meşakkatli eğitimlerle edindiği, yeri geldiğinde insanı duygulandıran ahlâkı konusunu işleyen bir çalışmadır… Bu çalışma, ilerideki tarihlerde işleyeceğimiz, bizim geneldeki AIKIDO eğitimi çalışmalarımıza da ışık tutacaktır.
İnsanoğlunun ahlâkını belirleyip tarif eden kişilik vasıflarını, doğuştan getirdiği hasletleriyle birlikte, bir araya getirip, düzenleyip, şekillendirip, destekleyen, aldığı eğitim belirler. Belli bir programlı eğitim evresinden sonra hayat boyu süren, hayatın verdiği bu hayat eğitimi… Ölünceye kadar devam eder. Konumuzun savı budur. Bu bakımdan HER YÖNÜYLE DEVAMLI EĞİTİM DİYORUZ.
Bu savla birlikte halâ tüm insanlığın… Aşağıda anlatılan ve BUDO’CULARIN, bilhassa AIKIDO’CULARIN, TATAMI eğitiminde, üzerlerine giyip taşıdığı giysi HAKAMA’NIN Pilileriyle ve önde beş, arkada iki toplamda yedi pili sayısıyla simgeleştirilip tescil edildiği… SAMURAY’IN belirgin kişisel vasıfları, maalesef geçen zaman içerisinde… Zamanın, eğitim zincirinin bir baklasını koparıp… Konunun esasını, Tarihin tozlu sayfalarına terk eden… Bu örnek kişilik vasıflarından… Tarihten günümüze de insanoğlunun alacağı, öğreneceği ve bir köşeye kaydedeceği çok önemli dersler vardır. Tarih bunları kaydetmiştir. Tarih bilimine çok teşekkür ederiz. Tarih bizim için çok önemlidir. Her zaman tarih için söyleyeceğimiz güzel sözler vardır. İşte onlardan bir kaçını söyleyelim…
İhtiyar Tarih, tarafsız, titiz, aksi, usta, asla uyumaz ve yorulmaz bir vakanüvistir. Tarih fani değildir, ölümsüzdür. Tarih, günümüze kadar, boyutları ölçülemez mertebede bilgi kaydetmiştir. Halâ da her an kaydediyor. Tarih çok bilgilidir. Ruhu gibi görünümü de yaşlıdır ama mürekkebi taze, hokkası derin, tüyden hafif kalemi de hep gençtir. Hafızası da çok kuvvetlidir. Asla unutmaz asla bunamaz. Bizim de Tarihi unutmamamız her düşüncemizde zamanın referansı olarak çalışmalarımızda onu hatırlamamız gerekir.
Tarih çok cesurdur lakin kabadayı değildir. Çok medenidir, beyefendidir, vahşice saldırmaz. Her zaman savını nezaketle savunur. Tarih kütüphanelerin tozlu raflarında gizlenmeyi, kendi kitaplarındaki satırlarda sabırla beklemeyi çok sever. Sinsice bir duyguyla ve dikkatle geçen zamanın tik taklarını sayar… Tek keyfi budur. Bekler ve zamanı geldiğinde de gerçeği kamuoyuna, ortaya sürer. Yalnız aristokrattır bizi yâni insanoğlunu kale almaz. Pek konuşmaz, duygusaldır, ketumdur, sır da vermez. Bu durumda tarihten öğrenmek için eğitim aldığımız sahalarda çalışmalar yapıp belge niteliğinde yazılar yazarak; Böylece ona hizmet etmek… Bu şekilde çalışmalar yapıp, olayları saptırmadan tarafsız doğru bilgiler verip anlamlı yazılar yazarak, Tarihe hizmet edip saygı göstermek gerekir ki geleceğimiz var olsun. Bu bakımdan Tarih kendisine saygı göstereni ve hizmet edeni asla unutmaz. Onu sever ve ona hizmetleri karşılığında hediye olarak kıymetli sırlarını verir. İşte şimdi bu İhtiyar Tarih, sizden zamanın yazarlar kervanına katılmanız için sitemizin E-posta adresine göndereceğiniz değerli yazılarınızı bekliyor.
BUSHIDO TÖRESİ İLE EĞİTİLMİŞ BİR SAMURAI’ DA ARANAN ERDEMLİ KİŞİLİK VASIFLARI VE BARIŞ SANATI
“ Barış Sanatlarına sahip çıkıp da Savaş Sanatlarını ihmal etmek nasıl yüreksizlikse, Savaş Sanatlarını öğrenirken Barış Sanatlarına uzak kalmak da cehalettir. ”
“Savaşın ruhunun hakikati, kuvve – i mâneviye’nin üzerine kuruludur. Haksız olan, kuvve – i mâneviye’nin hakikati tarafından da reddedilendir… Hakkı savunan, hakkaniyete dayanan muzaffer olur. İnsanın gerçek zaferi ise… Hakkaniyete dayanmayan, yanlış fikirlerini, yanlış düşüncelerini yenenindir.”
Lemi BAĞDATLILAR
BUSHIDO kadim Japon kültürünün, askeri ve ruhsal YOL’DA eğitimci ve alandaki tatbikatında da savaşçı, etkin bir kültür parçasıdır. BUSHIDO, kadim Japon kültürünün ve bağlısı sanatının… Örneğin bir ucu resimde, bir ucu tarımda vs. hemen hemen her parçasını etkilemiştir.
BUSHIDO’NUN temelinde BUJUTSU “Sevgiyi koruyan barışçı insanın Savaş Sanatı” vardır. BUJUTSU’NUN temelinde de kadim Asya kültürünün ve kadim Asya Savaş Sanatının kültürü vardır… Bununla birlikte, BUSHIDO tam Japon tarzı bir askeri eğitim ve yaşam YOL’UDUR. Bir yaşam YOL’U olduğu için de eğitimi süreklidir.
Daha açık bir ifadeyle, BUSHIDO’NUN sürekli eğitimci müfredatı… İnsanın fiziki ve ruhi öğelerini, belli bir amaç için, bir arada, bir uyum içerisinde eğiten, teorik, pratik ve savaş alanında deneysel olarak uygulanan unsurları kapsar. BUSHIDO; bu müfredatla eğitim almış, Japon Savaş Sanatçılarına has bir yaşam YOL’UDUR. Geçmişteki BUSHIDO’YA Ruh veren de bu canlı yaşam YOLU idi. Şimdi ve Burada… Bu yazıda adı geçen BUSHIDO Töresi de AHLÂKÇI SAMURAI’LAR tarafından yüzyıllarca işlenerek ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan SAMURAI TÖRESİNİN meyveleri de SAMURAI bireylerinde aranan ERDEMLİ KİŞİLİK VASIFLARIDIR.
Barış Sanatlarına gelince… İçeriğinde herhangi bir canlıyı öldürme ana fikrinin ve hissinin olmadığı bütün sanatlardır. Özellikle de güzel sanatlardır. Değişik yollardan insan ruhunu eğiten, geliştiren, tekâmül ettiren Barış Sanatları, Savaş Sanatlarının en büyük destekçisidir. Bu sebepten ötürü de Barış Sanatları. Savaş Sanatların içeriğindeki, en önemli motiftir. Bütün bu barışçı YOL’LARIN hepsi… Savaş Sanatları yeryüzünde insanoğlunu yaşatmaya çabalarken… Barış Sanatları da insan ruhunu eğitmeyi, geliştirmeyi ve tekâmül ettirmeyi amaçlar.
Kısaca bir bilgiyle… BUSHIDO’NUN eğitim ve tatbikatındaki yaşam YOL’UNU izleyen Takipçi “İzdeş, Mürit, Disciple” Zümreye, önceleri BUSHI daha sonraları da bu zümreyi müteakiben ortaya çıkan Profesyonel Asker Zümreye, SAMURAI “SAMURAY” adı verilmiştir. Bu zümrenin Subay kadrolarındaki mensuplarına da yine SAMURAI adı veriliyordu. “Türkçedeki ASKER kavramı gibi. SAMURAI isimi de hem çoğul hem de tekil olarak kullanılıyordu. Rütbeli SAMURAI’LAR asker sınıfının subay kadrolarını temsil ediyordu.”
BUSHIDO’NUN sürekli eğitim YOL’UNUN amacı; Birçok hasleti kişiliğinde barındıran, Bir rahip gibi, aziz kişiliklere sahip, sadık, beyefendi, hassas ruhlu, adil, korkusuz ve… Masum insanları kötülüklerden koruma bilincine erişmiş… Bilinçli, düşmanına acımayan savaş ve savaşma ustası muharip bir sınıf yetiştirmekti. Bu muharip sınıfın vazifesi de; Rütbesine, görev yerine ve zamanına göre, barışta yönetim erkinin, bürokrat, yönetici, memur kadrolarında görev almak… Savaşlarda da yine rütbesine göre, bir asker olarak orduda görev alıp, ya düşmana karşı savaşan birliklerini yönetmek ya da bizzat düşmanla çarpışıp… Neticede Japon feodal yapısını korumaktı. Öyle anlaşılıyor ki… Eski Japonya’da SAMURAI sınıfı, Askeri / Sivil, karma görevli yönetici bir sınıftı.
BUSHIDO eğitimi… Japon feodal yapısının savunulması, korunması amacıyla… Geçen uzun zaman içerisinde, devamlı bir zorunluluk gereği. Savaşlarla ve savaşların getirdiği tecrübelerle gelişerek ortaya çıkmıştır.
Bu eğitimin müfredatı, bir taraftan, feodal yapıyı koruma konusunda imtiyazlı bir sosyal sınıf haline gelen SAMURAI sınıfının ülke çapındaki eğitiminin, ihtiyaçlarla ve tecrübelerle belirlenmiş tüm unsurlarını kapsarken… Bir taraftan da feodal yapının koruyucusu ve yönetim erkinin memurları olan SAMURAI sınıfının bireylerinin; Diğer sosyal sınıfların “Çiftçiler, Zanaatkârlar, Tüccarlar” bireylerinden daha üstün vasıflara sahip olmaları için… SAMURAI sınıfının, özellikle de bireylerinin eğitimini ön plana almıştı.
Eski Japonya’da, SAMURAI sınıfı asırlarca BUSHIDO örf, âdet ve töresine “BUSHI YOL’UNA” göre yaşamıştır. Bir SAMURAI, katı disiplinli, tutucu… İbadet eder gibi yaşayan ve ölen, sadık bir BUSHIDO takipçisiydi.
Tarihsel BUSHIDO, artık devrini tamamlamış, klasikleşmiş ve güncelliğini kaybetmiş… Geçmiş tarihte kalmış bir YOL’DUR. Zaman değişmiştir. Bu klasik YOL’UN ruhaniyetinin hakkıyla takipçisi de, artık zamanımızda, günümüzde yok denecek kadar azdır.
Bu YOL’UN Budizm’in kabulünden sonraki safhasındaki Savaş Sanatı biçimi, modern YOL… BUDO olarak adlandırılıyor. BUDO, koruyucu insanın yolu anlamına geliyor. Günümüzde BUDO denince daha çok SAMURAI’LARIN Askeri Talimleri anlaşılıyor. Lakin bu talimler daha çok bazı Uzakdoğu Savaş Sporlarının isimleriyle tanınıyor. 19. Yüz yılın sonları… 20. Yüz yılın başından itibaren de artık… JUDO, KENDO, KARATE vs. gibi tüm dünyaya açılan dallarda, spor amacıyla antrenmanları “Esasen ibadet eder gibi yapılması gereken, tanrılara adanmış talimleri (KEIKO) olması gerekir.” yapılmaya çalışılan sportif haline de, GENDAI BUDO “Çağdaş BUDO” adı veriliyor. Çağdaş BUDO’NUN pratikteki uygulamalarının içeriğinde de, ilerdeki satırlarda göreceğimiz gibi… Özentilerin dışında, tarihsel müfredatta, katı disiplinli mecburi eğitim olarak verilen kişilik unsurları eğitimi ve ruhani eğitim bulunmamaktadır. Sadece kazanmaya, şampiyon olmaya? Yönelik, modern tarzda uygulanan, bedensel beceri ve performans “Sporda Performans; Sonuna kadar, maksimum seviyede sürdürülebilir yarışma gücü anlamında” eğitimleri vardır… GENDAI BUDO çerçevesinde olan bu YOL’LARDAN AIKIDO ise tam olarak bu tarife uymamaktadır. Sıra dışıdır, kendi kategorisindedir ve kendi kategorisinde tektir. Çünkü müsabakası yoktur. Dolayısıyla verdiği eğitim BUSHIDO’NUN daha çok modern çağdaki barış sanatı yanıyla örtüşmektedir. Zaten AIKIDO’NUN kurucusu MORIHEI UESHIBA da kurduğu sanatına… Esas sebep bu olmasa da, hayatının son evresine doğru, BARIŞ SANATI AIKIDO ismini vermişti.
BUSHIDO’NUN ana unsurlarının eğitimi, batılı araştırmacılarca, genelde, teorik olarak iki bölümde inceleniyor…
Bu bölümler; SAMURAI’A… Ona kendini tanıtan, onun gururunu kıran ve onu aşağılık duygusundan kurtaran… Ruhunu güçlendiren. Ciddi, çok sert bir savaşçı eğitimi (YAMA ARASHI “Dağdaki fırtına” ya da JIKOKU “Cehennem azabı çeker gibi yapılan ağır eğitim.”) veren, askeri sanatların talimlerinin, silahların kullanımlarının, bedensel mücadelelerin, göğüs göğse çarpışmaların eğitimlerinin verildiği / çalışıldığı, dünyevî, gerçekçi, akılcı ve mantıkçı, Savaş Alanı Eğitimi bölümü ve… Günümüzde, batılı takipçilerce aslı esası pek bilinmeyen ve bazı DOJO’LARDA hiç tanınmayan, hatta varlığından bile haberdar olunmayan, SAMURAI’A aziz, kâmil bir beyefendi kişiliğinin eğitiminin verildiği, örfi, ahlaki, ruhani ve kültürel bölüm. Yani SAVAŞ SANATI ve BARIŞ SANATI bölümleridir. Lakin bu bölüm diye ayrılanlar, esasında BUSHIDO’NUN parça parça bölümleri değil, bütününün hakikatini tamamlayan, BUSHIDO’NUN ana unsurlarıdır. Yani yapısal içeriğindeki YING ve YANG “IN – YO” “Bk. Şekil 6” unsurlarıdır. Bu unsurlar aynı zamanda BUSHIDO’NUN ruhunun da vazgeçilemez öğeleridir. Bu kavramı idrak edip anladığımızda da… Gizlice de olsa, silik bir gölge gibi DOJO’SUNDA, TATAMI’SİNDE, KEIKOGI’SİNDE halâ BUSHIDO ruhunu taşıyan, JUDO, KENDO, KARATE, IAIDO, AIKIDO gibi YOL’LARIN da geçmişteki ruhunun hakikatini anlamamızın önü açılmıştır…
Konunun bu şekilde incelenmesinin birçok sebebi vardır… Lâkin en belirgin sebep, BUSHIDO ile ilgilenen insanların, geçmişte olduğu gibi günümüzde de bütünü parçalara ayırıp, genel müfredatın içeriğindeki, hoşuna giden bazı derslerle ilgilenip, mizacına uymayan bazı derslerle de ilgilenmemeleridir. Batılı araştırmacılar da ortadaki bu hali referans olarak almaktadırlar. Kuvvetli bir sebep olarak da, bütün dünyada, bu YOL’DA ruhen henüz yetişmemiş insanların, öğretmen olarak öğrenci yetiştirmek için, ticari amaçla açtıkları DOJO’LAR gösterilebilir. “Burada dikkat çeken bir hususa göre; Eğer burada anlatılanlardan anlaşıldıysa; BUSHIDO yüksek bir öğrenimdir. Çağdaş dünyada, çağdaş yüksek eğitim müfredatında izlenen gerçekçi eğitim yoluna göre… Ayrı dersleri, kendi konularında yetkinleşmiş ayrı öğretmenler verirken… Buralarda, ilk eğitim müfredatı uygular gibi, her dersi aynı öğretmen vermektedir? Ancak bu dersler günümüzdeki ölçütlere göre, üniversite ayarındadır” Ayrıca yapılan bazı araştırmalar… Alınıp satılan ticari hâldeki bu yöne özendirici, yine ticari yayınlar da, neredeyse sadece BUSHIDO’NUN Savaş Sanatları unsurlarının üzerinedir. Kaldı ki bunlar da… Alandaki gerçek Savaşçı Sanatının özünden uzak ve anlatımları da yetersizdir.
İşleri karıştıran bir diğer husus da, konuya Batılı filozof gözüyle bakmaktır. Bazı batılı araştırıcıların bakışlarına göre; BUSHIDO’NUN bir tarafı, derin bir metafizik felsefeye sahip, gizemli bir öğretidir.
Bu bakış tarzı belki konuya yakın bir yaklaşımdır. Ancak bu bakış tarzı da… Yine de bize meselenin hakikatini vermez. Çünkü burada hakikate giden gerçek bakış YOL’U… BUSHIDO’YA kendi kültüründen bakarak ve görerek, konuyu anlamaya çalışmaktır…
Hakikatte ise SAMURAI’IN bedensel beceri gelişiminde ve özellikle kişiliğinin, ruhunun gelişiminde… Birbirini bir ahenk içerisinde dengeleyen bu YING ve YANG unsurlar ve bu kültür, bilgi, tecrübe ve eğitim tabanına göre verilen dersler… Birbirlerinden ayrılamazlar, pratikte de birbirleriyle iç içedirler. Eğitimleri de, çalışmaları da, birbirini destekler. Ve geçmişte verilen derslerdeki açıklamaların da birbirinden ayrılmaları söz konusu değildi. Ancak SAMURAI’LARA, eğitim müfredatındaki bazı sözel dersler, haliyle dersliklerde sözel olarak anlatılarak verilmiştir. Bu durum da, dersin konusuna göre doğal ve mecburi bir tarzdır. Araştırmalarda dikkati dağıtan unsur da bu olsa gerekir. Ancak bu istisnai durum bizi yanıltmasın. Çünkü hakikatte BUSHIDO, kendi kültürüne göre… Bir taraflı bir felsefe değil, içeriğindeki fiziki ve ruhi unsurları tümüyle bütünleşmiş bir YOL’DUR.
Bu savı en gerçekçi şekilde 15. Y. yılın ünlü SAMURAI‘I, RAZAN HAYASHI yukarıdaki sözleriyle ifade etmiştir ve Savaş Sanatları ile ilgilenmeyen çağdaşı memur SAMURAI’LARI yüreksizlikle, Barış Sanatlarıyla ilgilenmeyen asker SAMURAI’LARI da cahillikle itham etmiştir… RAZAN HAYASHI’NİN bu ithamı, günümüz de dâhil, her çağ için geçerlidir…
Bin bir acılara, kaybolan hayatlara, yıkımlara, kırımlara mâl olan savaşlardan çıkarılan, Askeri Teknik, Askeri Taktik ve Askeri Strateji derslerinin, kuralların ve… Yönetim erkinin dayattığı siyasi çekişmelerin tecrübelerinin şekillendirdiği toplumsal değişimin gereksiniminin… Geçen zaman içerisinde BUSHIDO’YU da geliştirerek ortaya sürdüğü, bu, töre, örf ve âdetin yanı sıra… BUSHIDO, özellikle ve ısrarla, bir SAMURAI’IN ruhunda ve kişiliğinde taşıması gereken kemâlât vasıflarını da… Geliştirdiği ruhani eğitim müfredatıyla işlemiştir. Bu ruhani eğitim müfredatının bazı derslerini veren öğretmenler de savaşçı, SHINTO ve ZEN rahipleriydi. Bir başka deyişle ruhani eğitim tam bir dinsel tapınak eğitimiydi. Bu bakımdan bazı SAMURAI’LAR tutucu derecede dindar insanlardı. Ancak bu tür bir eğitim tam anlamıyla büyük yerleşim yerlerinde verilebiliyordu. Taşradaki eksikleri ise görevli gezici rahipler tamamlamaya çalışıyordu. Bu rahiplerin bir çoğu da zamanının tanınmış başrahipleriydi.
BUSHIDO’NUN ruhani unsurlarının eğitim müfredatının tabanında, Japon efsaneleri, Şamanist SHINTO dini ve kadim Asya kültürüne ait BUDİZM’İN Japon tarzına dönüşmüş ZEN mezhebinin öğretisi… LAO TSU’NUN “ ‘LAO TSE, Lao Çe’, Doğumunun M. Ö. 604 yılı olduğu tahmin ediliyor. Ölüm tarihi ise bilinmiyor.” TAO öğretisi “Batılı felsefe anlamında; Mutlak Panteizm ile Pan – Enteizm” arası bir düşüncedir “Pan = Her şey, Theos (Teos) = Tanrı. Ya da Tanrıyı kâinatla özdeşleştiren bir çeşit düşünce şeklidir.” ve KONFÜÇYÜS’ÜN (Doğumu M. Ö. 551 – ölümü M. Ö. 479.) ahlâk öğretisi vardır. “Japon töreleri, örf ve adetleri, özellikle kadim Japon Kültürü de bu eğitimi destekler.” Bütün bunlara bakarak şunu söyleyebiliriz; Bütün bu unsurların her biri, kendi kategorilerinde, ayrı ayrı birer YOL’DUR ve BUSHIDO, SAMURAI için tam anlamıyla tekâmül YOL’LARI birlikteliği anlamında bütünleşmiş, Japon tarzı bir yaşam YOL’UDUR.
BUSHIDO’NUN içeriğindeki bütün bu unsur YOL’LARDAN her biri de… Bir insanın ruhunun hasletinin cezbettiği, o insanın ruhuna tesir ettiği etki şiddetine göre… İnsan ruhunu eğitmeyi, geliştirmeyi, tekâmül ettirmeyi amaçlar. Karşılıklı etkileşim YOL seçimini de yönlendirir. Ruhani gelişim istikametini ve amacını da belirler. Lakin BUSHIDO, bu kişisel tercihi yeterli bulmamış, müfredatını, o devrede bilinen bütün ruhani YOL öğretilerini kapsayacak şekilde, geniş kapsamlı ve eğitimini öğrenimini de mecburi tutmuştur.
Dolayısıyla BUSHIDO’NUN SAMURAI’IN kişiliğini geliştirmeyi, olgunlaştırmayı amaçlayıp, işleyen ahlaki müfredatı, tam anlamıyla ruhanidir. Ve işin içerisinde etkili olarak ruhani bir anlamı olan ve sonunda… İnsanoğlunun ortak beşeri mukadderatı, ölümün de olduğu bu YOL… Çok çok daha ruhani ağırlıklıdır. Ve… Zamanımızda ruhani kısmı ihmal edilen… Hatta maalesef hiç öğrenilmeyen, öğrenilmediği için de öğretilemeyen… Hatta dolayısıyla bazı DOJO çevrelerinde, varlığından bile haberdar olunmayan bu konunun içeriğindeki bütün ruhani öğeler ve bunun yanı sıra görgü kuralları vs. de… BUSHIDO’NUN Barış Sanatı müfredatı içeriğindeki maddeler kapsamında incelenip öğrenilmelidir. Aksi takdirde, 16. Yüzyılın ünlü SAMURAI’I, YAGYU MUNENORI’NİN de yukarıda vurguladığı gibi, sadece savaşmayı amaçladığı sanılan… Tek kanatlı uçamayan bir kuş gibi… İşlevsiz, ruhsuz, BUSHIDO eğitimi… Ağırlıklı ruhani içerikli BUSHIDO’YU anlatamaz. Dolayısıyla BUSHIDO hiç anlaşılamaz… Eğitimi de yarım kalır veya amacına giden YOL sapar, asla tamamlanamaz… Eğer uyanmışsak… Bu tekrar başa dönülemez ümit kırıcı durum, bizler için buralarda boşuna zaman kaybıdır. Zaman kaybetmeden… Her kültürün içeriğinde eş değerleri bulunan… Ruhani yolu da kavramaya çalışmamız, en azından içeriğini öğrenmemiz gerekir.
Söz konusu olan bu olgun veya erdemli üstün kişilik vasıfları, önceleri hiçbir yerde hiçbir kâğıda yazılı olmadığı hâlde, zaman içerisinde erdem kabul edilip, insandan insana aktarılan ve gelişip kavramlaşan… Eski Japonya’da, bu kültürün yaşandığı her bölgede, her yörede, her SAMURAI’DA aranan… Kişide olması gereken, olağan karakter vasıflarıydı. Çünkü SAMURAI, güvenilir bir savaşçı olmanın yanı sıra, aynı zamanda rütbesine göre… Eğer bir yönetici konumundaysa, siyasi otoriteyi de temsil ediyordu. Siyasi otoriteyi temsil eden bir idarecinin ise halka, adaletle, koruyuculukla ve erdemle davranması için iyi bir eğitim almış olması, özünde iyi ruhlu müşfik, koruyucu, güvenilir bir insan olması gerekiyordu.
Onun için önceleri bu YOL eğitimi, SAMURAI ailelerinin terbiye ve eğitim geleneğine yerleşmiş, babadan oğula geçen bir aile geleneği şeklinde sürdürülmüş ve daha sonraları da kurulmuş olan askeri eğitim müesseselerinde… Yine aile geleneği silsilesini takip eden öğrenci SAMURAI çocuklarına güçlü bir dünyevî ve ruhanî eğitim verilmiştir.
Neticede, insan kişiliğinin kazandığı bu vasıflar, Barış Sanatı çerçevesinde… Savaşçı SAMURAI’DA… Hem toplumsal sınıfı tarafından hem de yöneticisi tarafından yeri geldiğinde, daima bir sınav sorusu gibi aranıp sorgulanmıştır. Savaş Sanatının yaşam ve ölümle sorgulandığı “ICHI GO ICHI E. Bk. Şekil 11” sınav alanı ise Savaş Meydanlarıydı… SAMURAI burada asla pes etmez, kendisini, kişiliğini, kişiliğine yansıyan aldığı kendi savaşçı eğitimini, sonuna kadar sorgular, sınardı…
Savaş ve Siyaset… Savaş Sanatı ve Siyaset Sanatı… Bunların pratikteki tatbikatları, eylemleri… Tarih boyunca insanoğlunun toplumsal yaşantısında… Adeta fasit bir çember üzerinde, zamanın ve olayların çapının yarattığı hız ve toplumsal tepkinin etkisine göre dönerek birbirini takip eden, hatta bazen adeta koşarak birbirini kovalayan müteakip kavramlardır. Günlük yaşamda değişik biçimlerde adeta birbirini kovalayan bu ikilinin, hem savaş sanatında, hem de siyaset sanatında… Düşmanın düşmanına, yerine ve zamanına göre devamlı kullandığı, bazı kötü, vazgeçilmez öğeleri de… Suikast, tuzak, cinayet, hile, desise, entrika, ihanet, dedikodu, yalan, hizipçilik, istihbarat, casusluk, yalan propaganda vs. gibi… Bu sıralamayı daha da arttırabileceğimiz, karmaşık, karanlık ve menfur kavramlardır.
Savaş çağında Japonya’da, kötü siyasetçiler tarafından, karanlık ortamlarda kararlaştırılan her illegal, dalavereli, çatal ve menfur işler, kamuoyundan ve düşmanlarından sır olarak saklanırdı. Bu kavramların en ağırı ve karanlığı da… Gizlice NINJA’LARA “Katillere” havale edilen ve azmettiricilerinin kendilerini kamuoyundan sır gibi sakladığı, illegal kararlarla, rakibe ceza verme ya da rakibi ortadan kaldırma bağlamındaki, siyasi suikastlardı…
Bu tür illegal teşebbüsler ve fiiller aynı zamanda adaleti zayıflatma hatta ortadan kaldırma teşebbüsleriydi. Başarıları halinde de mutlaka ardından toplum düzenine karmaşa, karmaşanın ardından çatışma, çatışmaların ardından da düzen değişiklikleri gelirdi… Ve esasen toplumda karmaşa yaratmayı ve düzen değişikliklerini amaçlayan bu toplum düşmanı illegal teşebbüslerin ve fiillerin cezaları çok ağırdı.
İnsanlar duygu ve düşüncelerini sözleriyle ifade edebilirler. Asıl niyetlerini sözlerinin, sözcüklerin arkasına da gizlemeye çalışabilirler. Ancak herhangi bir dilde, hiçbir hitabet sanatı, insanın insana olan dostluğunu ya da düşmanlığını gizlemeye muktedir değildir. Sözle söylenen bir ifade ya da sadece ifadedeki bir cümle, bir cümledeki anlamı yerine uymayan tek bir kelime… Esas niyeti belirtmeye yeterlidir. Çünkü bu kavramlar hissidir, hissi kavramların ani söylevleri de irade dışıdır. Duyarlı insanlar konuşmaları dinlerken ifadelerin ardındaki gerçeği hissederler.
Bu kavramların bir kısmı bilince çıkar, lâkin bir kısmı da bilince çıkmaz. İçgüdüsel kısmı bir yana… Bunları bilinçli olarak hissetmek, teşhis etmek, savunma konusunda ayrı bir eğitim ve yetenek işidir. Dil ve söylev alanında, dinleme ve söyleme yeteneği konusunda, her iki yönde de hisleri gelişmiş, bu konularda bilinçlenmiş, usta bir hitabet ve siyaset sanatçısı, süslü konuşmaların, rumuzlu konuşmaların, diplomatik konuşmaların ya da kandırıcı, dolandırıcı konuşmaların ardındaki esas niyeti hissedebilir, okuyabilir.
Bu sübjektif kavramı aniden doğru tanımlamak ve aniden doğru bir cevap vermek ise hisleri gelişmiş… Siyasette usta bir Siyaset Sanatçısının… Ya da bu niyete bir karşı tedbir hazırlamak, bilhassa düşmanını tanımayı öğrenen usta bir Savaş Sanatçısının işidir. Her iki sanatta da ustalaşan bir kişi… Her iki şekilde de hasmına karşılık vermek için acil tedbirini alabilir. Bu sebepten ötürü Savaş Sanatında diplomatik dil ve diplomasi edebiyatı önem kazanmıştır.
Ayrıca… Beden dili, insanın ana dili ne olursa olsun… İnsanın niyetini dışa sergilediği evrensel ortak bir davranış dilidir. “Hayvanlarda da olduğu gibi.” İnsanın bir amaca yönelik her davranışında… Her sanatında olduğu gibi, Savaş Sanatının da bu kavrama bağlı bir beden dili vardır. Yetenekli insanlar konuşurken kendilerini konuştukları dilin arkasına gizleyebilirler. Lakin beden dilinin arkasına gizleyemezler. Çünkü insan dikkatinin yoğunlaşma alanı her iki sahayı da aynı anda kontrol edemez. Bu kavramı, tiyatro sanatçıları bir senaryoya dayanarak ve önceden çalışarak sahnede gerçekleştirebilirler. Ancak onlar da özel hayatlarında gerçekleştiremezler. Çünkü konuşmalar, pasajlar, replikler bir senaryoya bağlı olarak gelişmez. İrticalen gelişir. Beden dili ise bedihi olarak zuhur eder. Bunlar ayrı kategorilerdedir.
Gerekli bir durumda… Hasmın beden dilini okumak da… Yine, içgüdüsel kısmı bir yana… Bu konuda eğitimle kazanılan ve ustalık isteyen, çok önemli ve gerekli bir erken uyarı yeteneğidir. “Bilhassa IAIJUTSU’NUN ve IAIDO’NUN temel stratejisinde bu kavram vardır.”
Düşmanlığı hasmın beden dilinden tanımlamak ise… Özellikle düşmanını tanımayı öğrenen, tam da usta bir Savaş Sanatçısının işidir. Düşman ne kadar eğitimli olursa olsun… İstese de, istemese de, gayriihtiyari, hem saldırmadan önce hem de saldırı sırasında beden dilini de kullanır. Usta bir savaş sanatçısı bu dili, zayıflıklarıyla, gelişmişliğiyle, vs. her yönüyle hem iyi tanır… Hem de her yönüyle iyi kullanır… SAMURAI bütün bu kavramların da eğitimini alırdı. “16. Yüz yılın ünlü SAMURAI’LARINDAN MIYAMOTO MUSASHI, (GO RIN NO SHO) Beş Rulo veya Beş Kitap adlı eserinde, esasen bu konuya geniş bir şekilde yer vermiştir.”
Düşmanın menfur emellerinin acımasız tuzaklarına düşmemek ve bunlarla da mücadele edebilmek için bir savaşçının, eğitim müfredatının muhteviyatında bütün bu unsurları da barındıran siyaset sanatını, siyasetin kurallarını… Yine bir siyasetçinin de bunlarla mücadele etmeyi, savaşmayı öğreten Savaş Sanatını öğrenmesi, savaşın acımasız kurallarının ne olduğunu çok iyi bilmesi gerekirdi. Bunlardan birinin eğitiminin eksik olması, eksik olmaktır.
Bir ordu için veya devlet yönetimini tanzim eden ve yürüten bürokrasi için en önemli… Bazen de bir ordunun ya da bir devletin güvenliğini ilgilendiren konulardaki en önemli sorun… Eğitilmemiş… Yanlış ya da eksik eğitim verilmiş / almış liyakatsiz personeldir. “Memurlar, Bürokratlardır” Eğitim alacak olan adayda ve eğitim alan personelde, başarının esas kaynağı zekâdır. Zekânın işlemediği, işletilmediği her türlü bilinçsizliğin ve buna bağlı olan her sahadaki liyakatsizliğin savaş sanatında yeri yoktur. Asla da olamaz.
Birçok düşman tipi vardır. Karakterine, eylem imkânına, kabiliyetine vs. ihanetine, düşmanlık şiddetine göre… Düşman düşmandır. Bazen düşman en yakınımızdadır. Bazen bir dostumuz da aniden düşmanımız oluverir…
O düşman bazen de içimizdedir. Düşmanın en tehlikelisi olan içimizdeki sinsice gizlenen hatta bazen egomuzun taptığı bu düşmanın adı cehalettir, liyakatsizliktir. Bize acilen gerekli bir konudaki cehaletimizdir. Ya da külliyen cehaletimizdir, liyakatsizliğimizdir. Bu nitelikteki insanlardan memur veya idareci ya da bürokrat yapılmaz.
BUSHIDO bu gerçeği en erken dönemden itibaren görmüştür ve SAMURAI’IN liyakat şartı gereksinimindeki eksikliklerini tamamlamak için ciddi eğitimle tedbirini almıştır.
Esasen, askerî bir rütbe taşıyan… Aynı zamanda siyasi erki de temsil eden idareden de sorumlu, profesyonel bir memur olan SAMURAI, bu konuda, her iki vasfını da, siyasetçi ve askeri görevli vasıflarını da… Bir alaşım halindeki görev sorumluluğunda taşıyordu. Bu kavramlar, eğitimdeki sınıfının belirlediği görev yerine göre, barışta memur, siyasetçi / idareci ve rütbesine göre savaşta asker olmak kavramları… Onun görevinin ana unsurları idi. Bu konuda onu ön plana çıkan en önemli unsur ise görev ve sorumluluğunu başarı ile yerine getirebilmesi için aldığı eğitimi ve kişiliğine mal ettiği adalet kavramıydı.
Tabii ki aşağıdaki yazılımdaki diğer kavramlar da SAMURAI’LIK müessesesinin toplumsal devamlılığını sağlayan temel kavramlardır…
Yukarıda, önceleri bu kavramların yazılı bir kaydı yoktu demiştik… Daha sonraları, söz konusu olan bu olgun veya erdemli üstün kişilik vasıfları ve bu kavramlardan doğan kurallar, 18. yy. da, BUKE SHOHATTO’DAN esinlenen YAMAGO SOKO tarafından özetle kaleme alınmıştır. “BUKE SHOHATTO isimli yapıt 16. Yüz yılın başında SHOGUN TOKUGAWA IEYASU tarafından yayınlanmış olan yaverler ve muhafız alayının on üç kuralının ilanı idi. Esası 1641 yılında KANO TAN YU tarafından yazılmıştır.” Bu metinde, söz konusu olan bu kuralların ruhani ve ahlâkî maddeleri, yedi başlık altında tanımlanmıştır. Böylece, SAMURAI’IN yedi kuralı, SHOGUN Askeri İdaresinin, sorunsuz bir devlet yönetimi için mükemmel bürokrat komutanlar yetiştirme stratejisinin sonucu olarak, geç de olsa kayda geçmiş ve resmen tanımlanmıştır.
Bu proje, uzun bir tatbikat sürecine yayılan kendi uygulama zamanının kapsamında, kısmen de olsa başarılı olmuştur. Kısmen diyoruz çünkü her insanın ruhunda taşıdığı en az bir zayıf noktası vardır. Üstün insan yoktur. Üstün SAMURAI da yoktur. Dolayısıyla bir insanın kalıplaşmış bir şekilde, bu üstün vasıfların tümünü kişiliğinde taşıması ve karşılaştığı her hadisede yanılmaksızın tam olarak bunları hayata geçirmesi… Hemen hemen imkânsızdır. Ayrıca devamlı yapılan savaşlarda, ölen SAMURAI’LARIN ve savaşçı eğitimi veren tecrübeli SAMURAI öğretmenlerin “SHIHAN; Öğretmen ve SHIHANDAI; Başöğretmen” yerine, yeni adayların yetiştirilmesi de uzun zaman alıyordu. Bu durum da zaman zaman eğitim kalitesini zayıflatmıştır…
Bütün karşıt koşullara rağmen Japon tarihinde, ortalama yetişkinlik seviyesinin epey üzerinde, başarılı bir SAMURAI sınıfı yaratıldığı gibi… Japon tarihine ismini yazdıran, istisnai kişilikte bilinçli SAMURAI’LAR da yetişmiştir. SAMURAI’DA SAMURAI bilinci yoksa o SAMURAI değildir… Bir insandaki SAMURAI bilinci nedir? Dediğimizde de şunu anlamamız gerekir… SAMURAI bilinci; En az bu yedi kuralı ruhuna ve yaşam biçimine geçiren ve bu kurallara göre yaşayan, eğitimli, terbiyeli insandaki bilinç halidir.
Ayrıca şu da bir gerçek ki SAMURAI’IN yedi kuralı, tüm zamanlarda, haysiyetli bir insanda aranacak, erdemli kişilik vasıflarıdır. Bu vasıfların bizim toplumumuzdaki, kişinin faziletini temsil eden eş değerli karşılıkları da… İçinde yaşadığımız toplumumuza karşı… Borçlu olduğumuz ve bunları uygulayarak ödeyeceğimiz, yaşam akordumuzdur.
Şimdi kısaca, SAMURAI bilincini inşa eden ve bir SAMURAI’DA her arandığında ruhsal bir kalıp, bir kişilik şablonu oturtur gibi yerlerine oturtulan bu yedi kuralı tanımaya çalışalım.
SAMURAI’IN RUHUNDA TAŞIMASI İSTENEN YEDİ ERDEMLİ KİŞİLİK VASFI
Yeryüzündeki İnsanlık Âleminin üyesi olan bir toplumu… Her kategoride, her sahada… Medeni, olgun, saygın ve huzurlu bir toplum yapan en önemli unsur; O toplum tarafından yüz yıllarca dikkatle göz önünde tutulmuş, yargılarla işlenmiş, örf âdet ve kanunlarla geliştirilmiş, Adalet Kavramıdır. Bir toplumdaki adalet kavramının toplumsal niteliğinin göstergesi de, o toplumun… İstisnasız tüm bireylerinin adalet bilinciyle adalet kavramına sahip çıkmasıdır.
Yeryüzündeki İnsanlık Âleminin üyesi olan bir toplumu… Her kategoride, her sahada… Medeni, olgun, saygın ve huzurlu bir toplum yapan en önemli unsur; O toplum tarafından yüz yıllarca dikkatle göz önünde tutulmuş, yargılarla işlenmiş, örf âdet ve kanunlarla geliştirilmiş, Adalet Kavramıdır. Bir toplumdaki adalet kavramının toplumsal niteliğinin göstergesi de, o toplumun… İstisnasız tüm bireylerinin adalet bilinciyle adalet kavramına sahip çıkmasıdır.
Bir toplumun bireylerinin uhdesindeki adalet kavramının varlığının kalitesi… Yürürlükteki kanunlarının pratik uygulamalarındaki adaletli işleyişinin hukuk güvencesi… O toplumun örfündeki, âdetindeki, geleneğindeki ve en önemlisi de bireylerindeki evrensel medeniyet bilincine erişmiş toplumsal sorumluluk duygusunun, hak, hukuk eğitimindeki Adalet Bilincinden ortaya çıkar. Evrensel medeniyetin işaret ettiği Adalet Bilincine erişmemiş, adalet konusunda eğitimsiz bir toplum… MEDENİ BİR TOPLUM SAYILAMAZ.
Yürürlükte uyulması gereken, mükemmel, adil kanunlar olsa da… Her türlü karmaşa kargaşa ve huzursuzluğun kaynağı adalet bilincine erişmemiş bu toplumun içindedir. Ve bu toplumun kanun dışı bazı bilinçsiz bireyleri, kanunları hiçe sayıp, huzursuzluk yaratırken, adalet taraftarı bazı bilinçli bireyleri de bunların tacizleri ve taarruzları karşısında, huzur ve güven içerisinde yaşayamazlar. İktidarı yetersiz yöneticiler de böyle bir toplumu yönetmekte son derece zorlanırlar. Ya da despotizme doğru kayarlar… Ya da yönetimdeki adaletten uzak despotik bir idare, böyle kaotik bir toplum yaratır…
Eski Japon yönetim düşüncesine göre toplumun huzur içinde yaşaması, hem toplum için hem de huzurlu bir yönetim sağlama nezdinde yöneticiler için çok önemli idi. Eski Japonya’da toplumun huzurunu bozmak en ağır suçtu. Toplumun huzurunu bozanlara, boyundurukla teşhir cezası dâhil, ağır cezalar verilirdi.
Toplumsal huzurun temeli adalettir. Adalet soyut bir kavramdır. Bu soyut kavramın fiiliyatta adil işleyebilmesi, yürütülebilmesi için bir toplumun, yöneticileri de dâhil, tüm üyelerinin bilincinde adalet kavramının gelişmiş olması bu kavramın hayatlarına geçmiş olması gerekir.
Adaleti kanunlarla tanzim eden ve davadaki yargıda, hükmü somutlaştırarak fiiliyata dönüştürüp tevzi eden de yöneticilerdir. Adil somut yürütmeyi de bilinçli yöneticiler sağlar. Bu bakımdan, yukarıda zikrettiğimiz gibi… Aynı zamanda yönetim erkini de, yönetim erkinin yürütülmesini de temsil eden yönetici konumundaki SAMURAI’IN bilinçli, adil bir kişiliğe sahip olması gerekiyordu. Dolayısıyla tarihsel süreçteki doğruluk, dürüstlük ve adalet kavramları, SAMURAI düsturunun iskeletiydi. SAMURAI’I SAMURAI yapan maddi, manevî her kavram da ADALETİN üzerine kurulmuştu...
Her algılama yeni bir algılamadır… Buna göre; Her saldırı yeni bir saldırıdır, her savunma yeni bir savunmadır… Her karşılaşılan hadise, yeni bir hadisedir. İnsan da bunu böyle algılar.
Dolayışıyla bir hadise ile karşılaştığımızda… Burada eskilerden herhangi benzer biri ile yenisi arasında, analojik bir yöntemle sonuca varmak hem anlamsız, hem de doğru bir sonuca erişme açısından imkânsızdır.
Buralarda anî kafa yorulmaz. Pratikte de; zaman ve zamanlama kaybıdır. Her hadise kendi zamanına ve şartlarına göre analiz edilir. Ancak tecrübelerin sonuçları da önceden bir tarafa kaydedilmiştir. Analizlerde, isabetli bir sonuca varmak için mutlaka tecrübeler de gözden geçirilir… Lâkin Savaş Sanatında hız ve zamanlama esastır… Bir hadiseyi, anında, yerinde, tam zamanında, gerekli hızla, tam olarak tarafsız ve doğru hissetmek… Hızla doğru algılamak esastır. Algılama olmadan yargılama olmaz. Anî doğru algılama olmadan da, anî doğru yargılama yapılamaz. Böyle, bu kalitede bir yargılamanın temelinde de konuya odaklanmış, pratiği tam bir meleke ve işlek bir zekâ vardır.
İnsan ruhunun… Karşılaştığı, tam olarak doğru hissettiği, algıladığı bir hadiseyi… O hadisenin sebep ve oluşabilecek sonucunu, sonuçlarını ve birbirini tetikleyerek devam edecek olan sonuçlar silsilesini… Tarafsız bir hisle doğru olarak yargılama ve yargısından doğru sonuç çıkarma melekesine sahip olması, SAMURAI ahlâkının köküdür.
Tam olarak sadece eğitimle kazanılamayan bu kök his, esasen o insanın doğumuyla birlikte, ruhunun bu dünyaya taşıdığı içindeki güçlü temel bir his… O insana ait, vazgeçemeyeceği, vazgeçmeyeceği karakteristik hassas bir öz vasıf olmalıdır. Ve aynı zamanda bu vasıf, olgun, kâmil bir insanı temsil eden, derin manevî bir vasıftır. “Tabiatında bu öz vasıftan mahrum olan bir kişi, ne kadar iyi eğitilirse eğitilsin, insan görünümünde olan bu kişiyi, şerefli bir savaşçı yapamaz.” Bu demektir ki, sonradan SAMURAI olunmaz. “Ruhunda SAMURAI vasıfları ile yüklü olarak bu dünyaya gelen bir kişi, bu müesseseye ait, gerekli tüm kişisel vasıfları da beraberinde getirmiş olmalıdır.” Buna kabiliyet diyoruz ve yerine, konusuna, çalışma sahasına göre kabiliyet, insanlar arasında nadir bulunan bir vasıftır.
SAMURAI’LAR devrindeki eski Japonya’da bu kavramın üzerinde çok durulmuştur ve kabiliyeti keşfetmek için, kişide, bilhassa babadan oğula geçen mesleki bir silsile aranmıştır… “Ancak bu durum zamanla toplumun sınıflara ayrılmasının ve bu sınıfların yozlaşmasının da bir sebebi olmuştur.” Bununla birlikte, bir insanın âdil olması için doğuştan, fıtratından getirmesi gerekli adil ruhsal hâl, ruhunda mevcut olsa bile… Yine de manevî yolda, özün gelişimi, özün yoldan sapmaması için sıkı disiplinli kitabi ve pratikte kullanacağı bir mantık ve hukuk eğitimi şarttır…
BUSHIDO müessesesi kabiliyeti ön plana almıştır ve bunu hep aramıştır. Ancak hızla yaşanan olayların içerisinde ve zamanın hızla akışında, kabiliyeti kovalayıp yakalayacak kadar vakti yoktu. Bu aşamanın ardından da, herhangi bir kabileden kim olursa olsun, kabiliyetli insana saygı ile bizim kabilemizin insanına saygı gibi kavramlar çatışmaya başlamıştır. Ve BUSHIDO, doğru yolu bulup, kişide liyakati aramış, kişideki liyakat için de kişisel eğitim yolunu seçerek, kişi için, ciddiyetle her konuda, ağır eğitimin üzerinde yoğunlaşmıştır…
GI SHI yargılama gücüne sahip, bu yolda, manevî yöne yönelmiş… Yargılama sanatında, eğitilmiş, olgunlaşmış kişilere, çevresindeki insanlar tarafından bahşedilen, şerefli, manevî bir rütbedir. Eski Japonya’da halk tarafından GI SHI “Gişi” olarak tanımlanan bir idareci, her zaman, kendisinden korkulmadan, çekinilmeden, adaletine sığınılacak bir kişi olarak kabul ve itibar görürdü. SAMURAI’IN idealinde de bir GI SHI olmak vardı.
Adalet kavramı, SAMURAI düsturundaki en kuvvetli inançtır. Bir SAMURAI’A gizlice idare edilecek, çarpık, dalavereli, çatal işler kadar kötü, menfur gelen hiçbir şey yoktur. Ve insanlık vasıfları taşıyan bir insan için de bu kavram olmamalıdır. Dolayısıyla bir SAMURAI karşılaştığı her hadisedeki doğruyla yanlışı, iyi ile kötüyü, haklıyla haksızı, titiz, tarafsız ve adil bir yargıç gibi anında ayırabilmelidir. Çünkü yargılama sonucunun sorumluluğu kendi hayatıyla eşdeğerdir.
Yargılama sonucu hatalı olabilir veya dar kapsamlı olabilir. Ya da gelecekte bir adaletsizliğe sebep olabilir. Böyle muvazaalı bir durum fark edildiğinde, bu takdirde, bir SAMURAI neticeyi, kendi kişisel karar verme gücündeki eksiklik olarak telâkki ederdi. Bu farkın sonucu SAMURAI için karanlıktı…
SAMURAI inancına göre… Sarsılmaz ve şaşmaz iradesiyle, kozmik planda işleyen, müesses evrensel yargılama gücü kavramına asla dokunulamaz. Çünkü bu güç göksel iradenin iktidarındadır ve insan iradesinin burada göksel hükme müdahil bir tasarrufu yoktur. Tasarruf göksel iradenindir. Göksel adalet kavramının, kanunları, kuralları, iradesinin mizanındaki yargılama şekli, yöntemi, insan tarafından anlaşılamaz, bilinemez. Göksel iradenin kılıcının, haklıyla haksızın paylarını kılıcıyla keserek ayıran yargılama sonucunun adil ve kesin hükmü… YING ile YANG’IN süregiden çatışmasının sonucunda doğar. YING ile YANG’IN çatışmasının süregiden diyalektik süreci, yargı sonucunda haklıyla haksızı kılıcıyla yarar ayırır. Ve zaman çatışmanın sonucunu bekler ve ilahî adaleti tecelli ettirir. Adil bir SAMURAI’IN kılıcının bir olaya müdahalesi ise… Göksel iradenin adaletinin yeryüzündeki tecellisidir. Ve bu müdahale sadece göksel adaletin tecellisinin, yargı / karar aşamasındaki geçen zaman sürecini kısaltabilir.
Adalet evrensel yargılama gücüne bırakılmışsa ya da kalmışsa… İnsan göksel iradenin sonucunu, bu sonucun zamansal infazını, infaz vaktini sezemez, algılayamaz. Çünkü göksel irade kendisini, kendi kanununa göre yargılayarak geçen mutlak zamanın arkasına gizler. İnsan bunu göremez, sezemez. İnsanın geçen karar sürecini algılama, sezme kabiliyetine, mertebesine göre… Zaman geçmiştir ve olayların toplumdaki andalık etkisi soğumuştur. Toplumsal geçici hafıza yeni yeni olayların yorumlarıyla doludur. Bu konuda, insan için yeni olayların yorumlarının cazibesi, eski olayların cazibesinden daha caziptir ve insanlar yeni olaylarla ilgilenirler. Oysaki… Göksel irade ise geçen zamanı hakkıyla kullanır ve şaşmaz hükmünü, vakti zamanı geldiğinde de anında yerine getirir… Bunun ardındaki güç ise SAMURAI’IN kılıcının gücüdür. Bu inanca dayanarak, adaleti yerine getiren SAMURAI kılıcı kutsal olarak kabul edilmiştir ve SAMURAI kılıcının bedeninde bir türbe gibi “SHINTAI bir türbe gibi maddede var olmaya devam eden ruh beden “Madde” birlikteliği. Buradaki aklı, SAMURAI’IN adaletli akla dayanan eylemi tamamlar.”, ejderha tanrısının ruhunun olduğuna inanılırdı ve ayinlerde, kılıca eğilerek saygı gösterilirdi.
“İnançları destekleyen Japon efsanelerindeki başka bir anlatıma göre de… İlâh SUSA NO WO, AMA NO HAVE GIRI isimli iki keskin ağızlı kılıcıyla sekiz başlı ejderhayı öldürür ve onu parçalara ayırır. Tam kuyruğunu keserken, kılıcı sert bir cisme çarparak kırılır. Bunun üzerine kuyruğun etini yaran SUSA NO WO, kuyruğun içinde bir kılıç görür ve kılıcı çıkarıp alır. SUSA NO WO’NUN eline geçen bu kılıcın kutsal olduğuna inanılmıştır ve adı da KUSA NAGI NO TACHI’DİR. Bu inanışa göre, SAMURAI’IN kılıcı, Ejderha tanrısının “Kudretinin” SHITAI’Sİ olarak kabul edilmiştir.”
Göksel konulardaki hükümleri fark etme yetisi ise… Ahlak, Adalet, Zaman ve bilhassa Ruhaniyet konularında bilinçlenerek aydınlanan insanlara mahsustur… Bilinçlenerek aydınlanan insan ise… Olsa olsa, sadece, bu gücün yeryüzündeki bir temsilcisi, yardımcısı ve koruyucusu olabilir. Koruyucusu olmalıdır. Dolayısıyla adaletin şaşmaz ilahî sonucunun koruyuculuğu ve koruyuculuğun sorumluluğu göksel adalet konusunda bilinçlenerek aydınlanan insana “SAMURAI’A” geçer… Ancak bu sorumluluğu taşıyabilen / taşıyan bilinçlenen aydın insan adil insandır. Ve ancak adil bir insan, adalet, hukuk, hak, doğruluk konularında bazı sezgisel kavramlara erişebilir.
İnsandaki yargılama gücü GI, bir anda doğru bir sebebe dayanarak ve tereddüt etmeden zekâsı ile çözüm bulduğu… Ya da sezgisel olarak anında içine doğan belirli doğru bir idare yolu bulma, bir strateji tespitidir. Ya da doğru karar vermedir. İçe doğan bu duygunun kudreti de, doğruluğa yaklaştığı ölçüde güçlüdür. İnsanın bu gücü, sorumluğuna karşı kararlılığının ve makamındaki duruşunun da teminatıdır. Kişide doğuştan gelen yargılama gücü olmaksızın, hiçbir insan kalıbından adil bir SAMURAI yaratılamaz.
“Bilip de eksik yapılan, ya da bilip de, bile bile yapılmayan, neticede sonucu yanlış çıkan her yanlış karar, adaletin tecellisi karşısında bir hiçtir.” Kendisini adaletin temsilcisi hisseden yetkin bir SAMURAI, adaletin tevziine hep bu gözle bakmıştır. En küçük bir hadisede bile, göksel adaletin tecellisi için bütün gücü ile çalışmıştır.
2- BÜYÜK KAHRAMANLIK, CESARET VE TAHAMMÜL. “YU” - CESARETİN RUHU “ YUKI “SAMURAI özdeyişi
“Mecburi cesaret ya da değersiz cesaret, korkunun ve tahammülün bittiği anda ortaya çıkan geçici bir duygudur. Gerçek cesaret ise daima yürekte taşınır. O bir kararlılıktır ve taşıyanı rahatsız etmez.”
Lemi BAĞDATLILAR
“Cesur olanlar korkaklara karşı cesaretlerini gösterirlerse,
korkaklar onları öldürmek için birleşirler. Korkaklar birleşince de
birbirlerine düşüp, birbirlerinden korkarlar.”
Lemi
BAĞDATLILAR
“Korkakların çoğunlukta olduğu bir yerde, cesaret her birinin arkasında onları korkutmak için pusuya yatmıştır.”
Lemi BAĞDATLILAR
Lemi BAĞDATLILAR
“Bazen cahilin anlamsız bir biçimde ve ilgisiz bir zamanda
ortaya çıkan cesur tavrına küstahlık denir.”
Lemi BAĞDATLILAR
“İnsanlar bir kez birleştiler mi, cesurlar tek başlarına
ilerleyemez, korkaklar ise tek başlarına geri çekilemezler.”
Sun Tzu
Cesaret, doğruluğun ve adaletin tecellisinin sebebi olduğunda erdemdir. SAMURAI’LAR arasında, ilkelere uymayan, sıradan, değersiz bir sebep için ölmeye, köpeğin ölümü denirdi.
Örf, adet, töre kurallarına, teamüllerine göre işaret
edilmiş tarifli bir karşılığı olmayan ancak cesaret isteyen lâlettâyin bir
davranışa; amaçsız yiğitlik, şahsi güç gösterimi (Kabadayılık), sebepsiz kavga…
Kolay kahramanlık ve gereksiz cesaret gibi küçültücü isimler verilirdi. Bazı genç
ve tecrübesiz SAMURAI’LARIN özendiği bu haller… Eğitimi SAMURAI eğitimine
uymayan, eğitimi yetersiz, tarifi zayıf ruhun nitelikleridir.
“Hiçbir mazeret görevi yerine getirmemeye sebep olamaz,
sebep gösterilemez.”
Lemi BAĞDATLILAR
SAMURAI’LAR eğitimleri sırasında olağanüstü, maddi manevî
deneylerden geçerlerdi. Bunların birçoğu da vahşi doğa şartlarına tahammülle
ilgiliydi. Doğa şartlarıyla ilgili birçok eğitimin kökünde cesaret vardır.
Ancak her türlü “Cehennem Eğitimi” gibi zor şartların fevkinde yaşanmış, her
türlü eğitim zorluğunun, sıkıntısının azabına aşırı cesaret ve tahammül gösterme
sınavından başarı ile geçmiş herhangi bir kişisel deney… GI RI yani görevin
hassasiyetini anlatmaya muktedir değildir. Ve “Büyük kahramanlık, sadece yüreğinde
“KOKORO” taşıdığı cesaretle görevi yerine getirmektir.” Görevi yerine getirmek
için de, maddi manevî her türlü, aşırı zor şarta, cesaretle, kararlılıkla,
tahammülle göğüs germek gerekirdi.
“ Tedirginlik, sıkıntı duygusu, çevreye karşı hassasiyet ve iyiliğin köküdür. ”
SAMURAI özdeyişi
“Çevreye karşı hassasiyet, hayatı korumanın YOL’UDUR.”
Şekil 14: REI Kaligrafisi: NEZÂKET, ADABI MUAŞERET, SAYGI. ‘Kaligrafi: Çağdaş Japon hattat AYA’ (Tasarım ve grafik çalışması: Lemi BAĞDATLILAR)
“Hizmetkârına (SAMURAI’A) hakaret eden bir bey ‘in çatısı altında yaşanamaz.”
“Onurdan daha güçlü sandığımız bir sebebe sığınarak yaşamak… Onur kıran bir bey ‘in çatısı altında yaşamaktan daha da alçakçadır.”
BUSHIDO felsefesini hikâye eden HA GA KURE’DEN alınmıştır.
Çin’ de Konfüçyüs öğretisi anneye babaya itaati ve sadakati, insanlığın ilk görevi olarak kabul etmiştir. Japonya’da ise, kadim inanç SHINTO geleneğine göre, Devlet Ruhu Kutsal İmparatorda Vücut Bulduğu İçin, sadakat önceliği birinci olarak İmparator’a verilmiştir. Dolayısıyla sadakat duygusu SHINTO geleneğine göre, dinsel inanç çerçevesine de girmektedir. Buna göre Sadakat ve diğer konulardaki Sevgi arasındaki rekabette bile… Seçim anı geldiğinde, Sadakat Duygusu daima ağır basmış… BUSHIDO, sadakati seçmede asla tereddüt etmemiştir.
Öğrenci SAMURAI’LARA her şeylerini imparatorun uğruna feda etmeleri öğretilirdi. Sadık bir anne, imparatora sadakat uğruna oğullarını feda etmeye daima hazırdı. Lâkin bu başka seçenek bırakmayan, işlenmemiş, tekyönlü ham tavır… Mutlakıyet ve despotizme zemin hazırlamıştır. Buna karşın, bütün yaşanan her türlü toplumsal acılara rağmen, halk Sadakat Duygusunu asla terk etmemiştir. Çünkü BUSHIDO düşüncesinden etkilenen yönetim, adaletli bir hukuk geliştirmiş, kişinin hak kaybına sebep olan kişisel suçunu, bağlı oldukları akrabalarından, hısımlarından ve diğer insanların haklarından yalıtıp ayırmış… Ailenin ve geride kalan aile üyelerinin hak ve menfaatlerine elini sürmemiştir.
Görüldüğü gibi
sanılanın aksine BUSHIDO koruyucudur. Çünkü
BUSHIDO’NUN amacı her şey korumaya yöneliktir. BUSHIDO
da koruma duygusu sevgi ile ve sadakatle çevrelenerek sarılmıştır. Doğal, içten
gelen karşı konulmaz kesin bir duygu ile birisi için canımızdan vazgeçiyorsak, “Hayvanlarda
da bu tür içgüdüsel duygular vardır.” öyleyse bu
duygu nedir? Bunda profesyonel bir çıkar var mıdır? Varsa da bu tür değerlere
bağlı kalmak son derece duygusaldır. SAMURAI’IN
dünyasında ise, öğretilen değerlere bağlı kalma konusunda, duygusallığa asla
yer yoktu.
Yazar SANYO’’NUN meşhur hikâyelerinden birinde, ailevî değerlere bağlılık ile efendisine sadakatin seçimi arasında çatışan duyguların yaşandığı bir hikâye vardır. Bu hikâye, babasıyla birlikte hizmet ettikleri efendiye, babasının asi tavrı karşısında, çok hisli bir şekilde, SHIGEMORI‘NİN yüreğinin kavgasını anlatır.
Efendisi ile babası arasında kalan zavallı SHIGEMORI, “Eğer
sadık kalırsam babam mutlaka perişan olur. Eğer babama itaat edersem, efendime
karşı olan sadakat görevimi kötüye kullanmış olurum.” diye vicdan muhasebesi
yapar. Daha sonra onu, “Saf kalmanın zor olduğu ve doğruluğun zor bulunduğu” bu
dünyadan kurtulması ve cennetin gelip kendisini ölüm ile alması için bütün
kalbi ile dua ederken görürüz.
SAMURAI’IN dünyasında birçok SHIGEMORI’LERİN yürekleri görevleri ile sevgileri arasında kalıp parçalanmıştır. Bunun gibi içsel çatışmalarda ise, BUSHIDO efendiye sadakati seçmede asla tereddüt etmemiştir.
BUSHIDO, kendi zamanında, kendi şartlarına göre mükemmel
bir şekilde kurgulanmış, bir davranış YOL’UYDU. Buradaki ölçütler, kendi
ruhunun farkına varan yükselmiş insan bilincinin taşıyabileceği, muhafaza
edebileceği kriterlerdir. Esasen günümüzde de, her insanın karakterinde, çağdaş
benzerleri olması gereken bu imrenilen karakter öğeleri, o devirde, sanki standart
bir karakter biçimi yaratma pahasına her SAMURAI’IN yetiştirilmesinde, ahlâkî
eğitim programında titizlikle işlenen, ilerideki görev hayatında da kendisinden
istenen, davranışlarından yansıması beklenen… İnsana hizmet için şart koşulan
karakter öğeleriydi.
“Düşmanlık ruhu YING ile YANG’IN çatışmasının doğurduğu, her yerde varlığını hissettiren bitmez tükenmez bir enerjidir. Tıpkı dostluk ruhu gibi… O devamlı ve faaldir. Düşmanlık ruhu kendi ruhunu arıtıp saflaştıramamış insanoğluna, insanoğlu için uygun ve yeterli şartlar geliştiğinde, kendi ruhundan kendisine, savaş ilhamları gönderir.”
Lemi BAĞDATLILAR
Ancak bu konunun gerçek uzmanları apaçık görüyor ve ısrarla söylüyor ki… Modern insanın BUSHIDO’YU anlayamamadaki sıkıntısı da buradadır. Artık değişen zamana göre değişen zamane insanının, eski ruhu anlayamaması… Aksi gibi yeni ruh da kendisini asla ifade etmiyor, edemiyor. Çünkü o da artık değişen modern zamanın baskısı altında, şaşkın? Lâkin ortada bu YOL’UN aydınlanan gerçek takipçilerinin üzüleceği, telaşlanacağı bir durum yok. Biz her zaman bu YOL’UN ruhaniyetinin gerçeğini öğrenebiliriz. Yeter ki uyanalım, aydınlanalım ve görüşümüzü kapatan, gerçekleri saklayan, hayal perdesini kaldıralım…
(x) Hatta bazıları da maalesef, Asya kültürünün dışındaki kültürlerde ve hatta bazı Asya ülkelerinde de üzerine bahislerin oynandığı, şiddete ve sadece şaibeli maç kazanmaya dönük, insana değer vermeyen, seyredenlerin hayvani hislerini körükleyen, ruhsuz çirkin görünümlü sözde sporlara dönüşmüştür.
- THE WAY OF THE WARRIOR – THE PARADOX OF THE MARTIAL ARTS. HOWARD REID – MICHAEL CROUCHER – 1983.
- THE ART OF EAST ASIA – KÖNEMANN – 1999.
- THE SPIRITUAL FONDATIONS OF AIKIDO – WILIAM GLEASON – DESTINY BOOKS – 1995.
- JAPONCA IKEBANA DERGİSİ – 1998.
- AIKIDO AND THE HARMONY OF NATURE – MITSUGI SAOTOME – SHAMBHALA – 1993.
- THE JAPAN BOOK – KODANSHA INTERNATIONAL – 2002.
- JAPONYA Sanat Sergisi – IDEMITSU KOLEKSİYONU TANITIM KİTABI – 1968.
- BU GÜNKÜ JAPONYA – ULUSLARARASI EĞİTİM ENFORMASYON MERKEZİ YAYINI – 1989.
- THE PRINCIPLES OF AIKIDO – MITSUGI SAOTOME – SHAMBHALA – 1989.
- BUSHIDO – THE WARRIOR’S CODE – INAZO NITOBE – BLACK BELT BOOKS – 2005
- TAOİZM (Tao Té Ching) LAO TZU. Çeviri: Dr. MUHADDERE NABİ ÖZERDİM. M. E. BAKANLIĞI YAYINLARI – 1941.
- TAO TE CHING Yol ve erdemin kitabı. Çeviri: Osman Yener. ANAHTAR YAYINLARI. 2007
- HAK DİNİ KUR’AN DİLİ MEÂLİ – ELMALILI HAMDİ YAZIR.
- Prof. Dr. BAYRAKTAR BAYRAKLI – KUR’AN TEFSİRİ – 2002. Cilt: 5, 11.
- KUR’AN – TÜRKÇE ÇEVİRİ – PROF. DR. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK. (Kaynak: İnternet)
- RUH VE KÂİNAT – Dr. BEDRİ RUHSELMAN – 1997
- JAPON EĞİTİMİ – ARAŞTIRMA İNCELEME DİZİSİ – M. E. B. YAYINLARI: 1185 – 1998
- AIKDO THE ART OF SELF DEFENSE – BY KOICHI TOHEI – 1967
- MARTIAL ARTS – THE SPIRITUAL DIMENSION – PETER PAYNE – 1981.
- JAPON SAVAŞ SANATI – THOMAS CLEARY – ANAHTAR YAYINLARI – 1994
- BEŞ ÇEMBER KİTABI – MIYAMOTO MUSASHI – ANAHTAR YAYINLARI – 1993
- KONFÜÇYÜS DÜŞÜNCESİNİN TEMELLERİ – THOMAS CLEARY – çeviri – ANAHTAR KİTAPLAR – 2009.
- KONFÜÇYÜS – Konuşmalar – Çeviri: Giray Fidan. Dedalus Kitap 2017.
- İNTERNETTEN ALINAN BAZI BİLGİLER.
- LEMİ BAĞDATLILAR’IN AIKIDO HAKKINDAKİ KİŞİSEL NOTLARI VE ARŞİVİ.